13 Temmuz 2011 Çarşamba

EVLİYÂ NASIL TANINIR?

 

"Ziyâeddîn Nahşebî", hâl ehli velî bir zât.
Ederdi insanlara çok öğüt ve nasîhat.
 
Dediler ki: (Efendim, halk içinde bir velî,
Ne şekilde tanınır ve nasıl olur belli?)
 
Buyurdu ki: ("Evliyâ", dostudur Rabbimizin.
Onları anlamaya, aklı ermez herkesin.
 
Tatlı dil, güler yüzü, o hep şiâr etmiştir.
Ve çok merhametiyle, temâyüz eylemiştir.
 
Aslâ asık olarak, kimse görmez yüzünü.
Zîrâ gömer kalbine, o, her üzüntüsünü.
 
İnsanlar arasında, gündüzleri gülse de,
Ağlar yalnız kalınca, karanlık gecelerde.
 
Kusûrunu düşünüp, Allah'tan hicâb eder.
(Nasıl cevap veririm, mahşerde Rabbime?) der
 
Pişmân, nâdim olarak tövbe eder hep dili.
Gözünden akan yaşlar, ıslatır bir mendili.
 
O, böyle hüzünlenip, ağlasa da her gece,
Buna, yalnız hanımı vâkıf olur sâdece.
 
Sabah teşrîf edince insanlar arasına,
Yine tebessümüyle, neşe saçar her yana.
 
Her kimin derdi olsa, doğruca Ona gelir.
Onun bir çift sözüyle ferahlanır, sevinir.
 
Ne kadar üzüntülü olsa da Ona giden,
Onu bir an görünce, ferahlar kalbi birden.
 
Hak teâlâ, onlara vermiştir böyle haslet.
Onu gören kimsede, kalmaz gam ve kasâvet.
 
"Dîne hizmet" etmektir, Onun tek düşüncesi.
Bunu düşünmek ile geçer gün ve gecesi.
 
Onun her davranışı, "Allah için" olur hep.
Şahsı için, kimseden hiç bir şey etmez talep.
 
"Din için" sarfetse de yüzlerce dirhem, dînâr,
Dünyâ muhabbetini, kalbine sokmaz zinhâr.
 
Çünkü olmaz hiç işi, para ile, pul ile.
Dünyâlık hiçbir şeye, dönüp de bakmaz bile.
 
"Dîne hizmet" uğrunda, yapar pek çok icraat.
Hiç kendi şahsı için, düşünmez bir menfaat.
 
Çünkü vardır kalbinde, yalnız �Aşk-ı ilâhî�.
Dünyâ muhabbetinden, bulunmaz zerre dahî.
 
Sonra O, öyle fazla sever ki üstâdını,
Muhakkak îfâ eder, Onun her murâdını.
 
Bütün dünyâ bir yana ve üstâdı bir yana.
Titrer ki, bir zerrecik üzüntü gelir Ona.
 
Çünkü Onun elinde olmuştur böyle âlî.
Ona hizmet bâbında, bulunmaz hiç ihmâli.
 
Her ne olursa olsun, yâhut da hiç olmasın.
Yeter ki, üstâdının kalbine toz konmasın.
 
İşte bu �Sevgi�dir ki, hâlisâne, bî riyâ,
Böyle çok yükselerek, olmuştur bir "evliyâ".
 
Aslâ çıkmaz ağzından, mâlâya�nî, boş bir lâf.
Sırât-ı müstakîmden, aslâ etmez inhirâf.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder