28 Haziran 2011 Salı

İbn Sina Kimdir? ( 980- 1037)

ALLAH'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Perdamaian ALLAH, rahmat dan berkah atasmu. GOD's peace, mercy and blessings be upon you.


İbn Sina Kimdir? ( 980- 1037)
İbn Sina Kimdir? ( 980- 1037)





1)HAYATI:


Tam adı Ebu Ali el- Hüseyin b. Abdullah b. Sina ‘dır. Hicri 370, Miladi 980 yılında Buhara yakınlarındaki Efşene Köyü’nde doğmuştur. İslam dünyasında İbn Sina künyesi ile meşhur olup, bilim ve felsefe alanındaki eşsiz konumunu ifade etmek amacı ile Ortaçağ alim ve düşünürleri tarafından kendisine “eş-şeyhü’r-reis” ( ilim aleminin şeyhi ve reisi) unvanı verilmiştir. Batıda da “Avicenna” olarak bilinmekte ve “ filozofların prensi” diye nitelendirilmektedir. Meşşai Felsefe Ekolünün Farabi’den sonraki en büyük filozofudur. Eserlerini Arapça yazdığı için kendisinin Arap olduğu düşünülmüştür. Fakat İbn Sina Türk filozofudur.


Aslen Belh’li olan babası Abdullah, Samani hükümdarı Nuh b. Mansur döneminde devlet kademesinde memurluk yapmıştır. İsmaili tarikatına mensup olup, evi felsefe, Hint matematiği, geometri ile ilgili konuların tartışıldığı bir mekân olmuştur. İbn Sina da erken yaşlarda bu tartışmaların içinde yer aldığından felsefi konulara aşinalığı bu şekilde başlamıştır.



İlerleyen yaşında önce Kur’an öğrendi. Çeşitli hocalardan dil, edebiyat, mantık, felsefe ve tıp dersleri alarak eğitimini geliştirdi. Özellikle felsefe ve tıp alanında oldukça ün kazanan İbn Sina, Sâmânî Hükümdarı Nuh b. Mansur’un ağır hastalığa yakalanması üzerine, saraya davet edilerek, saray hekimleri ile yaptığı ortak çalışmalar sonucunda nisbi bir başarı göstermiştir. Bunun sonucunda saray hekimliğine getirilmiştir. Bu durum başarısında bir dönüm noktası olmuştur. “Sivan’ul hikme” adlı saray kütüphanesine girerek, tıpla ilgili eserleri okuma ve inceleme fırsatına kavuşmuştur. Ayrıca Fârâbi’nin “ettalim’üs-sâni” adlı eserini de inceleme fırsatı bulmuştur.


Gazneli Mahmut Emir Ali b. Me’mun’a bir mektup yollayarak meclisindeki alimleri kendi sarayına davet etmiştir. Âlimlerden bazıları bu teklifi kabul ederek Gazneli Mahmut ‘un sarayına gitmişlerdir. Bazıları ise gitmemişlerdir. Bunlar içinde İbn Sina da vardı. Gazneli Mahmut bu duruma sinirlenerek İbn Sina hakkında arama emri çıkartmış fakat bir sonuç elde edememiştir.




2) ESERLERİ


Kitab’uş-şifa: Neo-platonik tesirler ve İslam kelam ilminin etkisi altında Aristo düşünce geleneği üzerinde kurulu bir felsefe ansiklopedisidir. Meşşai devrinin bütün tabiat ilimleri içine alır. Felsefeye dair en önemli eseridir. İlk kez İbrahim Medkur başkanlığındaki bir heyet tarafından 22 cilt halinde neşredilmiştir.


El-İşârat ve’t-tenbihât: Felsefenin mantık, tabiiyat, ilahiyat konularında yazılmış olup , eş- Şifa’daki bölümlerin özeti niteliğindedir. Gerek kullanılan kavramların farklılığı, gerekse üslubu bakımından özgün bir eserdir. Farsça, Fransızca, İngilizce ve Rusça gibi birçok dile çevrilmiştir. Filozofun sistemini ele alan bir eser olması bakımından önemlidir.







3)İBN SİNA’NIN İSLAM DÜNYASİINA ETKİLERİ


İbn Sina’nın ortaçağ bilim ve düşüncesinin özeti sayılan eserlerinin ve fikirlerinin zengin kapsamı, onun çevresinde geniş öğrenci kitlelerinin toplanmasına sebep olmuştur. Öğrencileri arasında onun fikirlerinden yararlanarak yetişen düşünürler, sonraki yüzyıllarda İslam bilim ve düşüncesini geliştirip yaygınlaştırmışlardır. Filozofun izinden giden öğrencilerin başında aynı zamanda arkadaşı ve yardımcısı olan Ebu Ubeyd el- Cüzcani gelir. Onun hocasına yaptığı en büyük hizmet “Siretü’ş-Şeyhi’r- Reis ( Sergüzeşt) adıyla kaleme aldığı İbn Sina biyografisidir.


İbn Sina’nın fikirlerinin 10. yy. boyunca İslam dünyasının her tarafında etkili olduğu görülmüştür. Bu etkiyi azaltmak isteyen Gazali öncelikle felsefe öğrenmeye çalışmış, Farabi ve İbn Sina’nın görüşlerini çürütmek amacı ile “Tehafütü’l- felasifiye’ yi kaleme almıştır. Ancak bu amacını gerçekleştirmeye çalışırken büyük ölçüde onun görüşlerinin etkisi altında kalmış ve onun görüşlerini benimsemekten kurtulamamıştır.


İbn Sina’nın özellikle çeşitli eleştiri süzgeçlerinden geçirilmiş olan fikirleri, Sünni dünyasındaki sufi ve irfani gelenek için de uzak durulmaz bir kaynak olmuştur. Muhyiddin İbnü’l Arabî onun “ varlık” fikrinden hareket ederek yeni bir anlayış getirmiştir. Mevlana Celaleddin-i Rumi, yunus Emre, Hacı Bektaş-i Veli bu anlayışı benimseyenlerdendir.






4) İBN SİNA’NIN BATI DÜNYASINA ETKİLERİ


İbn Sina’nın görüşleri 12. yüzyılının başlarından itibaren Batı dünyasında da görülmeye başlanmıştır. Batı ‘ da Ortaçağ boyunca pek çok Latin düşünürü için İbn Sina’nın görüşleri yol gösterici olmuştur. Daha sonra özellikle Rönesans Dönemi’nde İtalya’da ve öteki Avrupa ülkelerinin çoğunda 17. yüzyıla kadar onun hem tıp konusundaki, hem de felsefe konusundaki görüşleri üzerinde en çok durulan ve en çok tartışılan konular olmuştur.







İbn Sina’nın batı dünyasındaki etkilerini inceleyen, Ortaçağ Felsefesi Uzmanı Etienne Gilson; çok yüksek bir kültür birleşiminin örneğini veren İslam Felsefesi’ni, özellikle İbn Sina ve İbn Rüşd ‘ü hesaba katmadan bir “ Hıristiyan İlahiyat Tarihinin” yazılamayacağını ileri sürerek, İbn Sina’nın batı düşüncesine olan derin etkisini ortaya koymuştur.


Gilson’un açtığı çığırı devam ettirerek elli yılı aşkın bir süre boyunca yürüttüğü titiz çalışmalara İbn Sina’nın Batı’ya tesirinin ana malzemelerini tespite çalışan M. Marie Therese d’Alverny de, İbn Sina’nın Ortaçağ ve Rönesans dönemi düşünürleri üzerindeki derin etkisinin çeşitli yönlerinden söz etmektedir. Ona göre şu anda var olan koleksiyonlar bile çok kuvvetli biçimde İbn Sina’nın Ortaçağ Avrupa’sı üzerindeki etkisini göstermektedir.




5) FELSEFESİ


İbn Sina, İslam Felsefe’sinin Farabi okulu içinde yer alan en büyük düşünürüdür. Bu geleneğin en önemli özelliği, dinin toplum için vazgeçilmez ilahi bir kurum olduğu fikridir ve bu fikir her iki filozofun felsefesinin de özünü oluşturur. İbn Sina felsefe ve diğer ilimleri sistematik ve didaktik bir kıvama getirdiği için kendisine “eş-şeyhü’r reis” denmiştir. Dolayısıyla 11. yüzyılın sonlarında İslam dünyasında felsefe denilince akla Farabi sonra, İbn Sina gelmiştir. İbn Sina felsefenin bütün disiplinlerinde yazmakla birlikte, daha çok mantık, tabiiyyat, ilahiyat konularında felsefeye katkı sağlamıştır.


İbn Sina bütün felsefe eserlerinde; olgu yargıları ( doğru- yanlış) ile, değer yargılarını ( iyi- kötü) birbirinden ayırmaya, birinciyi felsefenin ve bilimin alanına , ikinciyi ise dinin alanına bırakmak gerektiğini vurgulayarak , metafiziğin de her ikisinin arasında bir köprü vazifesi üstlendiğini göstermeye çalışmıştır.


Filozof, Aristoya uyarak felsefeyi “ Nazari ve Ameli Hikmet” olmak üzere iki gruba ayırır.


Nazari Hikmet: Tabiat felsefesi, matematik felsefesi ve metafiziği konu alır.
Ameli Hikmet: Siyaset, iktisat ve ahlak konularını ele alır.






A) Bilgi Teorisi ve Mantık:


İbn Sina bilgilerimizin duyum ve algı ile başladığını kabul ederek, tecrübeye büyük önem vermiştir. Ona göre; her çeşit bilgi akledilir şekillerden ibarettir. Yani bilgilerimiz szgi yoluyla elde edilen, kesin ve açık bazı prensiplere dayanır. Bu düşüncesi ile o da Fârâbi gibi dogmatik bir görünüm içerisindedir.


Farabi ‘ de örneğini gördüğümüz “varlık delili”ni felsefede ilk defa İbn Sina kullanmıştır. Onun bilgi teorisini yakından ilgilendiren bu düşüncesine göre; varlık ve düşünce birbirinin aynıdır. Düşüncenin dışında varlık bulunamaz. Görüldüğü gibi burada varlık ve metafizik birleştirilmiştir.


Mantığın bir sanat mı, yoksa bir ilim mi olduğu hususunda ortaçağ boyunca devam eden tartışmalar içinde İbn Sina; mantığın bir alet ilmi olduğunu, amacının da insanı hatalardan koruyan işaretler vermekten ibaret olduğunu söyler. Yine ona göre; bir ölçü ve alet ilmi olan mantık aynı zamanda bir düşünme sanatıdır.





B) Tabiat Felsefesi


Meşşai geleneğinde olduğu gibi İbn Sina ‘da tabiat felsefesini “es-Semaüt-tabii” genel başlığı altında ve tabiatla ilgili yazılarında inceler. Bu durum da tabiat ilminin konusu sürekli değişime uğrayan cisimler dünyasıdır. Genel olarak değişmeyi “ kuvveden fiile çıkış” şeklinde tanımlayan ve değişmenin çeşitli şekilleri üzerinde duran İbn Sina evrendeki oluş v bozuluş sürecinin bir değişen bir de değişmeyen iki öğeyi gerektirdiğini belirtir. Cismi oluşturan bu iki öğenin değişmeyi taşıyan kısmı “madde” , değişen ve türü belirleyen kısmı is “suretti”.




C) Psikoloji


İbn Sina psikolojiye ait düşüncelerinde fizik ile matematiği birbirine bağlar. Nebati ruh maddeye kadar iner. Düşünen nefs (ruh) de faal akıl vasıtası ile Allah’a kadar yükselir. Filozofun psikolojiye dair fikirleri üç kısma ayrılır:






I. Nefs ve akıl psikolojisini içine alan, Tecrübi Psikoloji


II. Aklın mahiyetinden bahseden, rasyonel veya içebakış psikoloji


III. Tasavvuf Psikoloji




D) Ahlak Felsefesi


İbn Sina Ahlak Felsefesi ile pratik felsefe dolayısıyla ilgilenmiştir. Bütün eselerinde de Ahlak’a yer ayırmıştır. O, bu konuda da metafizik düşünceleri ile İslami esasları uzlaştırmaya yönelerek, ahlak teorisini şu prensiplere dayandırmıştır. Allah ilk cevher ve zaruri varlıktır. Her şeyin olduğu gibi “iyilik” ve “kötülük” de ondandır. Fakat Allah, sonsuz lütuf sahibi olduğu için, kötülük ondan değil de eşyadan gelir. İnayet Allah’ın insanları kötülükten korumak konusundaki lütfudur.






E) Din Felsefesi


İbn Sina’nın din felsefesiyle ilgili düşünceleri insanlık için dinin gerekli olup olmadığı, vahiyin imkânı gibi konular etrafında yoğunlaşır. Filozof’a göre dinin iki hedefi vardır:


Birincisi; siyasidir ki, bu dünyayı nizama koyma hedefidir. Diğeri de ruhu saflaştırmak olan psikolojik ve ahlaki hedeftir.




Din felsefesini başlıca dört noktada toplar:


I. Yaratılış Meselesi: Filozof monist ( birci) bir âlem telakkisi ile yaratıcıyı ve yaratılışı kabul eder.


II. Allah’ın Bilgisi Meselesi: Bu konu filozofun din felsefesinin temelini oluşturur. Allah zatını bilir, zatını bilmesi de varlığı gerektirir. Fakat Allah zatını bildiği gibi, zatından başkalarını da bilir.


III. Maâd ( Ahiret) Meselesi: İbn Sina’ya göre insan ruhu manevi bir cevherdir, basittir ve yok edilemez. Bedenin yok edilmesinden sonra devam eder.


IV. Peygamberlik Meselesi: İbn Sina’ya göre peygamberler; arifler ve sıdıklardandır. Bir toplum ve medeniyet kurmuş olan insanlığın sosyal hayatı adaletle mümkündür. Bütün insanları adalet fikrinde birleştirmek için de Nebi’ye ihtiyaç vardır.




KAYNAKÇA


• İslam Ansiklopesi , “İbn Sina “ Maddesi


• Diyanet İslam Ansiklopesi, “ İbn Sina” maddesi


• Fhilip Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi


• Necip Taylan, Ana Hatlarıyla İslam Felsefesi


• Abu Ali el- Hüseyin “El- Kanun Fı’t Tıb “ İsimli Eserinden İlaç Formülleri/ İbn Sina, (Çev. Arif Pamuk), Bahar Yay., İstanbul, 1971

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder