21 Haziran 2011 Salı

REENKARNASYON - RUH GÖÇÜ -TEKRAR DOĞUŞ

ALLAH'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Perdamaian ALLAH, rahmat dan berkah atasmu. GOD's peace, mercy and blessings be upon you.

REENKARNASYON - RUH GÖÇÜ -TEKRAR DOĞUŞ



REENKARNASYON-TRANSMİGRASYON
TENÂSÜH-SAMSARA
RUH GÖÇÜ-TEKRAR DOĞUŞ
Brahmanizm, Budizm, Caynizm ve Sihizm gibi uzakdoğu dinlerinin ortak inançlarından olan “Tenâsüh/Yeniden Doğuş”, zamanla İslâm’ın bünyesinden doğan Harbiyye, Cenâhiyye, Hâbitiyye, Hadesiyye, Hadbiyye, Muammeriyye, Keysaniyye, Mu’tezile, Karmatîyye, Dürziyye ve Nusayriyye gibi sapık mezheplerce benimsenip, kabul gören bir inanma biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Tenâsüh inancının, Avrupa’nın Kelt ve İskandinav dinlerinde, Mecusilikte ve Eski Mısır Dinlerinde de olduğunu görüyoruz.
Gerçekte İslâm’da olmayan ve İslâm inançlarıyla bağdaşmayan tenâsüh inancı, müslümanlar arasında Pisagorculuk ve Yeni Eflatunculuk felsefeleriyle bilinip tanınmıştır. Tenâsüh Arapça bir sözcük olup, “bir şeyin diğer bir şeyi izleyerek yok etmesi, hükümsüz bırakması veya kopya ve suretinin alınarak çoğaltılması” anlamlarına gelmektedir.
Terim olarak tenâsüh, “ruhun, insandan insana veya hayvana veya bitkiye veya cansız varlıklara geçmesi” demektir.
Hintlilerin eski dili olan Sanskritçe’de “samsara” sözcüğü ile anlatılan tenâsühe, batılı bilim adamları “reenkarnasyon” veya “transmigrasyon” adını vermişlerdir. Hindulara göre tanrılar bile ölür ve enkarne olurlar. Nusayrîler, kendilerinden olmayanların hayvan olarak yeniden doğacaklarına inanırlar.
Tenâsüh inancını temeli, Brahmanizm ve Budizm’de yer alan ve bir sebep-sonuç yasası olarak nitelenen “karma sistemi”ne dayanmaktadır.
Karma sistemine göre bir insan, geçmişte ne yaptıysa, gelecekte de onu görecektir. Buna göre insan, gelecek yaşamının kaderini, şimdiki yaşamında kendisi belirler. Gelecek yaşam ise, bedeni öldükten sonra ruhun, tekrar yeni bir bedenle dünyaya gelmesi demektir. Bu yeni beden, bir insan bedeni olabileceği gibi, bir hayvan, bir bitki veya bir cansız varlık da olabilir.
Belirtilen bu tekrar doğuşlar, hep insandan insana ise, bir zaman gelir insan, olgunlaşmasını tamamlar ve en son tanrı olarak doğmasıyla sona erer.
Batılıların reenkarnasyonu ile Hintlilerin samsarası arasında belirgin farklar vardır. Reenkarnasyon, ruhun yalnızca insandan insana geçişini kabul eder. Hayvan, bitki ve cansız varlılara geçişi kabul etmez. Batılılara göre enkarne olmadan amaç, ruhun olgunlaşmasıdır. Buda ancak insan bedenlerinde gerçekleşir. İnsandan daha aşağı olan hayvan, bitki ve cansız varlıklar olgunlaşmanın basamakları olamazlar. İnsan dışındaki varlıklarda enkarne olmanın mantıklı bir açıklaması olamaz ve kabul edilemez.
Aralarındaki bu çelişkiye rağmen tenâsüh ile reenkarnasyonun ortak bir yönleri vardır. O da ruhun, olgunlaşmasını tamamlamak için tekrar tekrar dünyaya gelmesi ve yeniden doğması, ete ve kemiğe bürünmesi zorunluluğudur.
Reenkarnasyonu ne Müslümanlar ne de Yahudi ve Hıristiyanlar kabul ederler. Çünkü reenkarnasyon âhiret inancına alternatif bir inanç olarak doğmuştur. Âhiret inancı, İslâm inanç esaslarından biridir ve kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde de açıklanmıştır. Bu nedenle hiçbir müslüman reenkarnasyona inanmaz. Bununla birlikte reenkarnasyona inanan bazı kimseler, ruh ve uzaylı dostlarının da yönlendirmeleriyle reenkarnasyona Kur’an Ve Sünnetten kanıt bulma yarışına girmişler, hatta reenkarnasyonu İslâm inanç esasları arasına sokmaya çalışmışlardır. Üstelik bunların, namazını kılan ve diğer ibadetlerini de yerine getiren müslümanlar olması dikkatlerden kaçmıyor..
Reenkarnasyonun gerçekliğine inananların sundukları kanıtlar şunlardır:
1. İnsanların hepsinin dünyada aynı refah düzeyinde yaşamadıklarını görüyor ve biliyoruz. Ömrünü hastalıkla geçiren, sakat olan, iş bulamayıp aç kalan, hırsızlık yapan, adam öldüren, çeşitli nedenlerle genç yaşta ölenler var. Bunların yanında son derece sağlıklı ve varlıklı bir yaşam sürenler de var. Öldükten sonra tekrar dünyaya gelmek mümkün değilse, bu bir adaletsizlik ve haksızlık olmaz mı? Oysa Allah adildir, hiçbir kuluna haksızlık etmez. Kulları arasında adaleti sağlamak için, öldükten sonra onları tekrar dünyaya göndermekle fırsatlar veriyor. Böylece tekrar eden bu yeniden doğuşlarla ruh ta olgunlaşma sürecini tamamlamış oluyor.
İslâm inanç esaslarının sonuncusu reenkarnasyon inancıdır. Bu da şöyle ifade edilmiştir: “ve’l ba’sü ba’de’l mevti hakkun” yani “öldükten sonra dirilmek haktır.” Bu ifadeyi çoğu İslâm bilginleri kıyamet günü dirilmek şeklinde anlamışlardır. Oysa bu ifade, kıyametten önce kula tanınan, yeni bir bedende yeniden doğmayı anlatmaktadır. Çünkü “ba’s” sözcüğünün iki anlamı vardır. “Dirilmek” ve “gönderilmek”. Her iki anlam da, öldükten sonra dünyada yeni bir bedenle yeniden doğmaya işaret ederler. Yani öldükten sonra dünyaya geri gönderilmek haktır. Sonra reenkarnasyonun varlığına işaret eden Kur’an ayetleri de vardır.
a. Bakara suresi, 28. ayet:
“Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Oysa sizler ölüler iken sizleri dirilten O’dur. Sonra sizleri öldürüp tekrar diriltecektir. Ve sonra O’na döndürüleceksiniz.”
b. Bakara suresi, 243. ayet:
“ Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara ÖLÜN! Dedi. Sonra da onları diriltti. Kuşkusuz Allah, insanlara karşı büyük lütuf sahibidir. Ancak insanların çoğunluğu (Allah’a) şükretmezler.”
c. Câsiye suresi, 26.ayet:
“Onlara (inkâr edenlere) de ki: -Allah sizleri diriltecek ve sonra öldürecektir. Sonra da sizleri kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Bunda kuşku yok. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
d. Mü’min suresi, 11.ayet:
“Onlar (Kâfirler) şöyle derler:-Ey rabbimim bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi bu ateşten bir çıkış yolu var mı?.”
İslam inanç esaslarını altıncı olan “öldükten sonra dirilmeye inanmak” Müslümanlarca hiçbir zaman reenkarnasyon olarak anlaşılmamıştır. Reenkarnasyoncuların kendi görüşlerine kanıt olarak sundukları ayetler de kıyamet günü yeniden dirilmeyi haber vermektedir. Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Sonunda onlardan (kâfirlerden) birine ölüm gelip çattığında: -Ey Rabbim! Beni (dünyaya) geri gönder, ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım, der. Hayır, hayır! Bu onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecekleri (kıyamet) güne kadar bir berzah (âlemi) vardır.” (Mü’minûn suresi: 99-100)
“Ateşin karşısında durdurulup ta: -Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak, dedikleri zaman onların durumunu bir görseydin! Hayır, daha önce (inkâr ederek) gizledikleri şeyler onlara göründü. Eğer (dünyaya geri) döndürülselerdi, kuşkusuz kendilerine yasaklanan şeylere yine dönerlerdi. Onlar gerçekten yalancılardır.” (En’am suresi: 27-28)
“Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Kuşkusuz zalimler kurtuluşa eremezler.” (En’am suresi: 21)
“Kahrolsun o zan ve tahminle yalan söyleyenlere! Onlar, gerçekten bilgisizliğin kuşatması içinde habersizce bocalayıp duruyorlar.” (Zâriyât suresi: 10-11)
Reenkarnasyona inananların dört elle sarıldıkları bir başka kanıtları da geçmiş yaşamlarını hatırlayan insanların anlattıkları olaylarıdır. Yurdumuzun Hatay İli ve çevresinde geçmiş yaşamlarını hatırlayan pek çok insan olduğunu biliyoruz. Araştırmacılar bu yörede yıllarca araştırma yaparak birçok geçmiş yaşam olayları toplamışlardır.
Geçmiş yaşam olayları incelendiğinde bunların üç kaynağının olduğu görülür.
KÜÇÜK ÇOCUKLAR
Geçmiş yaşamlarını hatırlayan çocuk sayısı sanıldığı gibi çok değildir. Konuşmaya başladıkları 3-4 yaşlarında bu tür olayları anlatan çocukların, 7-8 yaşlarına geldiklerinde, daha önce anlattıklarından bir şey hatırlamadıkları görülmüştür. Sonra burada geçmiş yaşamlardan yalnızca birinin hatırlanıp, diğerlerinin hiç hatırlanılmaması ilgi çekicidir.
Akıl, irade ve beden gelişimi henüz tamamlanmamış 3-4 yaş çocuklarının kolayca cinlerin etkisi altına girdiklerine birçok kez tanık olduk. Bu yaşlardaki çocukların görüp işittiklerini kolayca belleklerinde tuttukları ve bunların da etkisi altında kaldıkları dikkate alındığında cin ve şeytanların neden bu yaştaki çocukları seçtikleri kolayca anlaşılır.
MEDYUMLAR
Dışarıdan herhangi bir uyaran olmadan kendi kendine transa girmeye doğuştan yetenekli olan medyumlar, trans durumunda iken görünmeyen varlıklara kanallık ederler. Yani görünmeyen varlıklar cinlerdir, medyumun içine girerek onların sesini kullanır. Geçmişte yaşadığını yer ve zaman göstererek ileri süren gerçekte medyumun kendisi değil, medyumun içine giren cindir. Bize göre kendilerini, transa sokarak cinlere teslim eden medyumlar tedaviye ihtiyacı olan birer hastadırlar.
HİPNOZLA UYUTULAN KİMSELER
Hipnozla uyutulan kimselerin durumları da az bir farkla medyumların durumlarına benzer. Medyumlarda denetim cinlerin elinde iken, hipnoza sokulanların denetimi ise uyutanın elindedir. Eğer uyutan bu işin ehli değilse, uyutulanın denetimi bir anda cinlerin eline geçer.
Hipnoz yoluyla transa sokulan bir kimse, uyutanın yönlendirmesiyle çocukluk dönemlerine, hatta doğum öncesi dönemlere gidebilir. Bu durumda yer ve zaman göstererek yeni bir kimlikle karşımıza çıkabilir. Bu yöntemle bir değil birçok yaşam ve kişilik ortaya koyabilir. Bu da tekrar tekrar dünyada enkarne olmak demektir. Acaba?
Kişilik değişmesi ile ilgili bir hipnoz denemesinde deneğe, erkek olduğu halde, çok güzel bir kadın olduğu, güzel dans ettiği, adının da Fatma olduğu telkin edildi. Denek eliyle kendini kontrol etmeye başladı. Telkinlerin etkisiyle yeni kimliğini benimsedi, İsteğimiz üzerine izleyenleri hayran bırakan oryantal bir dans sergiledi. Başka bir deneğe de meşhur bir ressam olan Picasso olduğu telkin edildi. Daha önce resim yapma yeteneğinin olmadığını bildiğimiz bu denek de yine izleyenleri hayran bırakan resimler çizdi. Hem de çok hızlı bir şekilde. Denek uyandırıldıktan sonra kendisinden resim çizmesi istenildi. Çizmekte oldukça zorlandığı ve çizimlerinin de çok kötü olduğu görüldü. Hipnozda çizdiği resimler kendisine gösterildiği zaman resimleri çok beğendiğini ve gerçek bir ressam tarafından çizilmiş olabileceğini belirtti. Biz bu resimleri de kendisinin çizdiğini söylediğimizde ise kabul etmedi ve kendisinin böyle resim çizecek bir yeteneğinin olmadığını söyledi.
Bu kişilik değiştirme olayında denetim uyutanın elindedir. Uyutanın yetersiz olduğu durumlarda denetim bir anda cinlerin eline geçer. Fakat uyutan bunun farkına bile varamaz. Bu durum, hipnoz yoluyla ruh çağıranlarda daha da açıktır. Dolayısıyla hipnoz deneklerinin geçmiş yaşamlarıyla ilgili olaylar yer, zaman ve kimlik yönünden tamamen doğru olsa bile, denek bunları asla yaşamamıştır. Bilimsel ve dinsel açıdan doğru bir yanı olmayan reenkarnasyon cin ve şeytanların akıl almaz saçmalıklarından biridir.
Bilim adamlarımız, kişilik bozukluğu/dissiyatif hastalıklarını incelerken “çoğul kişilik hastalığı”ndan söz etmişlerdir. Bu hastalığın da, Reenkarnasyonun gerçekliğine inananların savundukları, geçmişte değişik kimliklerle yaşadığını ileri sürme hastalığı olduğunu belirtmişlerdir.
İnsan ruhunun derinliklerinde nelerin yattığını bilemiyoruz. Bilim henüz bu konuda söz söyleme yetkisine sahip değil. İnsan, baştanbaşa çözümü zor bir bilmecedir. Rabbimiz insanı en güzel bir biçimde yarattığını belirtiyor, fakat tam bir açıklamada bulunmuyor. Bu konuların tek söz sahipleri Allah’ın seçkin kulları olan âriflerdir. Onlar da bildikleri sırları dışa vurmuyorlar. Sonuç olarak diyebiliriz ki:
  • Hangi adla anılırsa anılsın, tekrar doğuşlar gerçek değildir.
  • Reenkarnasyon olaylarını İslâm onaylamamış ve reddetmiştir.
  • Enkarne olayları cin ve şeytanların insanları kandırmak için uydurdukları saçmalıklardır.
  • Kim reenkarnasyona inanırsa İslâm’ı reddetmiş olur.
  • Ruh göçüne inanan ve savunan kimseler şeytanın dostlarıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder